NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
38 - (1707) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة
وزهير بن حرب
وعلي بن حجر.
قالوا: حدثنا
إسماعيل (وهو
ابن علية) عن ابن
أبي عروبة، عن
عبدالله
الداناج. ح
وحدثنا إسحاق
بن إبراهيم
الحنظلي
(واللفظ له).
أخبرنا يحيى
بن حماد.
حدثنا عبدالعزيز
بن المختار.
حدثنا
عبدالله بن
فيروز مولى
ابن عامر
الداناج.
حدثنا حضين بن
المنذر، أبو
ساسان. قال: شهدت
عثمان بن عفان
وأتى
بالوليد، قد
صلى الصبح
ركعتين. ثم
قال: أزيدكم؟
فشهد عليه
رجلان: أحدهما
حمران؛ أنه شرب
الخمر. وشهد
آخر؛ أن رآه
يتقيأ. فقال
عثمان: إنه لم
يتقيأ حتى
شربها. فقال:
يا علي! قم
فاجلده. فقال
علي: قم، يا
حسن! فاجلده.
فقال الحسن:
ول حارها من تولى
قارها (فكأنه
وجد عليه).
فقال: يا
عبدالله بن
جعفر! قم
فاجلده.
فجلده. وعلي
يعد. حتى بلغ
أربعين. فقال:
أمسك. ثم قال:
جلد النبي صلى
الله عليه
وسلم أربعين.
وجلد أبو بكر
أربعين. وعمر
ثمانين. وكل
سنة. وهذا أحب
إلي.
زاد علي بن
حجر في
روايته: قال
إسماعيل: وقد
سمعت حديث
الداناج منه
فلم أحفظه.
{38}
Bize, Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Aliy b. Hucr rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize
İsmail (yâni İbni Uleyye), İbni Ebî Arûbe'den, o da Abdullah Ed-Dânâc'dan
naklen rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
El-Hanzali de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dediki): Bize Yahya b. Hammâd haber
verdi. (Dediki): Bize Abdülaziz b. Muhtar rivayet etti. (Dediki): Bize İbni
Âmir Ed-Dânâc'ın âzâdlısı Abdullah b. Feyrûz rivayet etti. (Dediki): Bize
Hudayn b. Münzir Ebû Sâsân rivayet etti.
(Dediki):
Osman b. Affân'a şâhid
oldum. Kendisine Velid getirilmişti. Velîd sabah namazını iki rek'at kıldırmış;
sonra: Size daha ziyâde edeyim mî? demişti. Onun aleyhine iki zât şehâdet etti.
Biri Humran olup şarap içtiğine; diğeri de onu kusarken gördüğüne şehadette
bulundu. Bunun üzerine Osman:
— Bu adam şarabı içmese kusmazdı! dedi. Ve: Yâ
Ali! Kalk da şuna dayak vur! emrini verdi. Alî de:
— Kalk yâ Hasan şuna dayak vur! dedi. Hasan :
— Sen onun cefâsını, sefasını sürene yükle!
dedi. Galiba Osman'a dargındı. Nihayet Alî:
— Yâ Abdullah b. Ca'fer! Kalk da şuna dayak
vur! dedi. O, dayağı vurdu. Alî de sayıyordu. Kırka varınca :
— Kes! dedi. Sonra şunları söyledi. Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kırk değnek (hadd) vurdu. Ebû Bekir de kırk
değnek vurdu, Ömer ise 80 değnek vurdu. Bunların hepsi sünnettir. Ama bence bu
daha makbuldür.
Aliy b. Hucr kendi
rivayetinde şunu ziyâde etti: «İsmail (Dedikî): Ben ondan Dânâc'ın hadîsini de
dinledim ama onu bellemedim.»
Dikkat izahtan sonra
da rivayetler var
İzah:
Bu hadîste bahsi geçen
Velîd , Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt 'tır. Küfe 'de vâlî bulunuyordu. İçki içer,
kötü ahlâklı bir adamdı. Küfe'de sabah namazını dört rek'at kıldırmış; sonra
cemaate dönerek:
«Size ziyade edeyim
mi?» demiş. İlk saftaki cemaat:
— Sen bize vali olalı
ziyâdeye devam ediyoruz! Bize daha neyi ziyâde edeceksin? Allah hayrını
vermesin! demişler ve cemaat kendisini mescidin {akılları ile taşlamıştı. Bu
mesele Kûfe'ye yayılmış; nihayet Hz. Osman Velid'i huzuruna getirtmeye mecbur
olmuştu:
«Ey mü'minler! Size bir
fâsık bîr haber getirirse (hakikatini) soruşturun!» [Hucurat 6] âyet-i kerimesi
bu zât hakkında nazil olmuştur.
Hadîs-i şerifin mânâsı
şudur: Velîd'e hadd-i şer'î lâzım gelince, o gün halife bulunan Hz. Osman bu
işi Hz. Alî'ye havale ederek ona ikramda bulunmuş. «Haddi sana bırakıyorum;
kime istersen emret de vursun!» demek istemişti. Alî (Radiyallahu anh) bunu
kabul ederek dayak vurmayı Hasan'a teklif etmiş; fakat o Hz. Osmân'a dargın
olduğu için dayak vurmaya yanaşmamış: «Sen onun cefâsını, sefasını sürene yükle!»
demişti.
Bu cümle Arapların bir
ata sözüdür. Esmaî'nin beyânına göre mânâsı: «Onun pisliklerini, lezzetlerinden
istifâde edene havale et!» demektir, ki zamir hilâfet ve vilâyete âiddir. Yâni
Osman (Radiyallahu anh) ve yakınları hilâfetin ni'metlerinden nasıl istifâde
ediyorlarsa dayak vurmayı da kendileri yapsın! demek istemiştir.
Hârr: Kötü ve şiddetli;
Kaar da : Soğuk güzel ve afiyetti mânâlarına gelirler- Nihayet Abdullah b.
Ca'fer dayak vurmayı kabul etmiş; Hz. Alî de başında bulunarak dayak adedini
saymıştır. Sayı kırka baliğ olunca «Kes!» diyerek durdurmuş; ve: «Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kırk sopa hadd vurdu; Ebû Bekir de kırk sopa
vurdu; Ömer seksen dayak vurdu. Bunların hepsi sünnettir; ama bence bu daha
makbuldür.» demiştir.
Görülüyor ki. Hz. Alî
burada Velîd'e kırk sopa vurdunnuştur. Halbuki «Sahîh-i Buhâri-de Abdullah b.
Adiy'den rivayet olunduğuna göre Alî (Radiyallahu anh) aynı kaziyyede seksen
dayak vurdurmuştur. Bu bâbta Kaadî Iyâz şunları söylüyor: «Alî'nin mâruf olan
mezhebi, şarap hakkında seksen değnek vurmaktır. Meşhur rivayete göre Hz.
Ömer'e seksen dayak hadd vurmasını da işaret etmiştir. Nitekim «El-Muvatta'» ve
başkalarının rivayetinden naklen yukarıda geçmişti. Bütün bunlar onun seksen
dayak vurduğunu bildiren rivayeti tercih ettirmektedir.»
Bundan sonra Kaadî Iyâz
iki rivayetin arasını bulmuş: «Kırk dayağı iki başlı bir kamçı ile vurmuştur;
mecmu yine seksen olur.» demiştir. Ona göre Hz. Alî *nin: «Bence bu daha
makbuldür.» sözündeki ismi işaretin, Hz. Ömer'in vurduğu seksen dayağa râci'
olması ihtimâli de vardır.
39 - (1707) حدثني
محمد بن منهال
الضرير. حدثنا
يزيد بن زريع.
حدثنا سفيان
الثوري عن أبي
حصين، عن عمير
بن سعيد، عن
علي. قال:
ما
كنت أقيم على
أحد حدا فيموت
فيه، فأجد منه
في نفسي، إلا
صاحب الخمر.
لأنه إن مات وديته.
لأن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم لم يسنه.
{39}
Bana Muhammed b. Minhâl
Ed-Darîr rivayet etti. (Dediki): Bize Yezîd b. Zürey' rivayet etti. (Dediki):
Bize Süfyân-ı Sevrî, Ebû Hasîn'den, o da Umeyr b. Saîd'den, o da Alî'den naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş):
Ben bir kimseye hadd
vurur da bu sebeple ölürse ona acımam! Yalnız sarhoş müstesna! O Ölürse
diyetini veririm. Çünkü Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): onu (n
hakkında mazbut bir) sünnet bırakmadı.
{…}
Bize Muhammed b.
El-Müsennâ rivayet etti. (Dediki): Bize Abdurrahmân rivayet etti. (Dediki):
Bize Süfyân bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etti.
İzah:
Bu hadîsi Buhâri, Ebû
Dâvûd ve îbni Mâce «Hudûd> bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Hz. Alî'nin bu hadîsi
«hadd vurulurken ölen kimsenin diyeti ödenmez.» diyenlerin delilidir.
Nevevî'nin beyanına göre bu hususta ulemânın ittifakı vardır. Yalnız ta'zîr
edilirken ölen hakkında ihtilâf edilmiştir. Şâfiîler'e göre böylesinin diyeti
hâkimin âkılesine ödettirilir. Hâkime de keffâret îcâb eder! Bazıları diyetin
Beytülmâlden verileceğini söylemişlerdir. Cumhûr-u ulemaya göre kimsenin bir
şey ödemesi lâzım gelmez.